Blog Arşivi

3 Şubat 2018 Cumartesi

Kuzey Ege Bisiklet Turu 4. Gün (Sokakağzı - Geyikli)



Sessiz bir geceydi, o tatlı zeytin ağaçlarının altında, yakınlarda kimsenin olmadığı bir yerde uyumuştum. Yine erken uyuyup (22.30 civarları olsa gerek) erken uyanmanın (06 civarı) o tatlı hissi vardı üzerimde. Oldum olası sabah serinliğini çok sevmiştim. Çadırı toplayıp hafif bir şeyler atıştırıyorum ve sabah ilk pedallarda çıkacağım rampayı düşünüyorum. Sabah güneşinde koyu ardımda bırakmak keyifli olacak. Kaldığım kamp alanının sahibi dün geldiğim yoldan geri dönüp Balabanlı’ya çıkmamı önermişti. Ancak ben Koyunevi tarafına çıkmayı düşünüyordum, rampası daha sert görünse de aynı yolu kullanmaktansa farklı yerden gidesim vardı. Aslında diğer bir fikir kıyıdan zorlayıp Babakale’ye kadar uyduda yol olarak görünmeyen yerlerden gitmeye çalışmaktı ama çok arada kalmama rağmen sonra bu fikirden vazgeçtim. Aslında güzel bir macera olabilirdi denemek, sonradan içimde biraz kalmadı değil ama dur bakalım. Belki başka bahara.
 
Böyle tatlı bir rampa
Çok zaman geçirmeden Koyunevi’ne doğru yola çıkıyorum. Ortalıkta pek kimse yok. Dün öğleden sonra yarı delirmiş olan rüzgar da dinlenmeye çekilmiş gibi. Sabah güneşinin o tatlı sarı ışığının eşliğinde ufaktan çıkmaya başlıyorum. Önceki yılın Mazı rampasını anımsatsa da, o kadar olmayacağını biliyorum. En sevdiğim yumuşak vites sayesinde (ki o zaman 28/38/48 ve 14/34 vardı) kendi tempomu bulup, arada fotoğraf çekmek için dura kalka ilerliyorum. Geride kalmaya başlayan koy çok güzel, henüz sabah uykusunda. İyi ki buradayım dediğim anlardan biri daha. Şu pek çok yere yaptıkları direk gibi (verici mi ya da artık neyse bilemiyorum) bir şeyi görünce yukarıya yaklaştığımın farkına varıyorum. Sokakağzı’na veda ediyorum. Artık deniz görünmüyor, birkaç saatliğine Ege’ye veda. Biraz dağ yollarından ilerleme zamanı şimdi.

'Oradaydım ve şimdi buradayım'

 
Tadına doyulmayan yollardan

Koyunevi’ne varıyorum. Henüz rotaya bakarken adı çok sıcak gelmişti: Koyunevi. Küçük ve sessiz bir köy. Güzel yerde yaşayan şanslı insanlar diye düşünüyorum, acaba onlar da böyle düşünüyorlar mıdır? Koyunevi’nin hemen yanında Bademli var. Dışarıdan baktığında birbirine benzeyen yerleşim yerleri. Yola devam ediyorum. Sırada Kocaköy var. Kocaköy demek benim rotamda anayoldan ayrılıp toprak yola girerek Küçük Asya’nın en batı noktasına, Babakale’ye ulaşmak anlamına geliyor. Burada bir yay çizerek Gülpınar’a yöneleceğim. Yola çıkarken gördüğüm kadarıyla arada yol var. Nasıl bir yol olduğun pedalları çevirmeye devam ettiğimde göreceğim. Kocaköy’den geçerken iki kişiyle karşılaşıyorum. Her zaman değil ama şüphe duyduğum bazı zamanlarda rotamı netlemek için yerel halka yol hakkında sorabiliyorum. Burada da aynısını yaptım ve Babakale yolunu sordum. “Hiç iyi değil, oradan geçilmez. Ancak 4x4 gidebilir” diye yanıt vermeleri kararımın doğruluğunu teyit etmiş oldu ve ara yola girdim.
 
Denizle tekrar karşılaşma
Her pedal heyecan dolu
Böyle zamanları seviyorum. Başkalarına yol gibi gelmeyen yerlerden gitmek hoşuma gidiyor. Bir süre devam ettikten sonra askeri bölge tabelasını gördüm. Zaten oraya giden yol sivillere kapalıydı ve ben sağa doğru rotamdan devam ettim. Zemin gayet güzeldi, herhangi bir arazi aracı değil her türlü motorlu taşıt girebilir aslında bu yola. Doğru ve güzel kararı vermiş olduğuma sevindim. Bunları düşünüp bir yandan da fotoğraf çekmeye devam ederken nefes kesici bir yere ulaştım. Askeri bölgenin yol ayrımından sağ tarafa devam ederek Babakale’ye doğru yol alırken karşımda müthiş bir biçimde deniz görünüyordu. Babakale’yi bir burun gibi düşünürsek –ki düşünebiliriz sanırım- “Akdeniz’e kısrak başı gibi uzanan bu memleketin” ucunda bir yerde olmak hissi çok etkileyiciydi. Benzer bir hissi Knidos’ta da yaşamıştım daha önce birkaç defa. Sağımda Lesbos’un tepeleri, karşımda Ege’nin suları, Homeros’un hikayesini anlattığı toprakları bisikletle yaşamak heyecan vericiydi. Geniş toprak yoldan iniyor olmama rağmen bitmesin diye korkunç derecede yavaş gidiyordum; sevdiğim bir kitabı bitirmemek için okumaya kıyamamak gibiydi. Suyun rengini anlatmam mümkün değil, iyi ki buradayım dediğim anlardan biri daha. Tek başıma yapıyorum bunu ama yanımda ve içimde sevdiklerim de var, büyük bir zenginlik bu. Kıvrıla kıvrıla giden yol beni Babakale’ye götürüyor.

Böyle bir yol işte

Burada olmak gülümsetiyor

Babakale’ye ulaştığımda köy bakkalından buz gibi bir su alıyorum. Orada sohbet ettiğim bir genç limanın ilerisinde dinlenebileceğim bir plaj olduğunu söylüyor. Hemen buralardan ayrılmak istemediğim için aşağı inerek söylediği yere gidiyorum. Terk edilmiş çardak gibi bir yapı ve birkaç kırık şezlong var. Herhalde sezon açılmadığı için buraları yenilemediler. Biraz dinlenip bir şeyler atıştırıyorum. Kıyıya dönen balıkçı teknelerinin peşindeki martılar işin kolayına kaçmaya çalışıyorlar. Artık yavaştan yola koyulma zamanı geliyor. Tatlı bir bisiklet gününde pedallar dönmeye devam ediyor. Babakale’den denizi soluma alarak Gülpınar’a doğru devam ediyorum. Denizin hemen yanında bir yamaçta yer alan mezarlık hayalleri süsleyecek cinsten. Kim yaşamı sona erdiğinde burada yatmak istemez ki! Yolda yazlıkların sitelerin yanından geçiyorum, sanki kimse yaşamıyor bu eski kirli beyaz bloklarda.

Orada duruyor, kimse görsün diye değil
Gülpınar’a ulaştığımda güneş iyice yükselmiş durumda, burada Apollon Smintheion Tapınağı ve çevresi ziyaret etmek istediğim bir yerdi. Fotoğraflarından çok daha etkileyici, içeri girdikten sonra bugün rotamın da üzerinde olan Alexandria Troas ile olan ilişkisini görmek de şaşırtıcı oldu. Assos’la birlikte hepsi kafamda birleşmiş oldu aslında. Ören yerindeki tapınak, Roma hamamı ve su depoları bölgenin o zamanki halini de kafamda canlandırmama yardımcı oldu. Etkileyici başka bir şey de Alexandria Troas ile bağlantısı olan Roma Caddesi olmuştu. Biraz fotoğraf çekip dinleniyorum. Suyun kutsal ve şifalandırıcı etkisine olan inanç hiç şaşırtıcı değil. Smintheion da bu nedenle (belki biraz da stratejik konumu nedeniyle) etkili olmuş.

 
Tapınağı ayaklandırıyorlar, bu iyi bir şey mi bilemiyorum

Roma caddesi

Zamanda yolculuk gibi

Bu tura başlamadan önce kafamda İda’nın zirvesi Sarıkız’a çıkmak ve çevredeki köyleri birleştirecek bir rota canlanmıştı. Sonra İda planı mecburen –şimdilik- iptal olunca kıyıdan sürmeye karar vermiştim. Rotadan şimdilik son derece memnunum ama ‘yukarıya’ giden tüm yollar ve tabelalar da aklımın oralarda kalmasına neden oluyor. Başka bir zamana da milli park-Bayramiç – Ayvacık üçgenini bırakıyorum. Tekrar gelmeye sebep olsun diyerek. Kafamda rotası bile şekilleniyor şimdiden kabaca. Sürmeye devam ediyorum. Sırasıyla Tuzla, Babadere, Kösedere köylerini ve Tavaklı limanını ardımda bırakıyorum. Tuzla’daki köprü ve sonrasındaki özel bölgeyi hiç unutmayacağım sanırım. Tavaklı civarında hayatımda ilk defa denizin hemen yanında tarım alanları görüyorum. Denize bu kadar yakında ne yetiştiriyorlar acaba merak ediyorum, geçerken de kimseye sormayı düşünemedim. Onu öğrenmek de başka zamana kalsın. Eski, tahminim 80’li yıllardan kalma yazlık siteler var, yazlık çocuğu değildim ama yine de çocukluğum gibi böyle yerler. İnsanlarını iyi tanıyorum gibi hissediyorum bu yazlıkların.
 
Keyifleri yerinde görünüyordu
 
Şu yalnız ağaçlar neden bu kadar tandık gelir?

Unutulmaz anlar
 Güneşin eğilip gölgelerin uzamaya başladığı sıralarda Dalyan’a yaklaşıyorum. Yol üzerinde çok merak ettiğim Alexandria Troas antik kenti var. Özellikle konumunun da nedeniyle bir dönem nüfusunun 100.000’e yaklaştığı bu tarihi kent Büyük İskender’in başkent yapmayı düşündüğü bir yermiş. Sonradan İstanbul’u tercih etmiş İskender. Geniş bir alanda ziyaret edilebilecek pek çok yapının kalıntıları mevcut. Burada epey zaman geçirip fotoğraf çektim. Akşam Geyikli’de arkadaşlarımla buluşmayacak olsam burada çadır atıp bir gece geçirmeyi de isterdim. Yazdıklarımı buraya kadar okuyabilmiş birileri varsa eğer yakınlardan geçerken yollarını düşürüp biraz da zaman ayırmalarını tavsiye ederim. Yoluma devam ederek Dalyan’ı da geçerek Geyikli’ye ulaşıyorum. Birkaç saat sonra İzmir’den Semra ve Serhat gelecek, ben de o sırada iki tane akşam birasıyla bisikletli geçen günümü kutluyorum. Gece de Eskişehir’den Emel ve Serpil gelecek. Başından bu yana çok keyifli ama bugün turun en güzel günüydü. Yaşadıklarımı, gördüklerimi ve hissettiklerimi kelimelere ne kadar dökebildim acaba? Burada olmama sebep olan her şeye teşekkür ediyorum.

Geyikli'de günbatımı

Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 74.4 km
Toplam çıkış 1015 m
Toplam iniş 1014 m
Yükseklik max 354 m
Yükseklik min 2 m




Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz
https://www.wikiloc.com/bicycle-touring-trails/kuzey-ege-turu-4-gun-sokakagzi-geyikli-22412106
np: The Cranberries - To The Faithful Departed (Dolores'e sevgi ve saygıyla)

13 Aralık 2017 Çarşamba

Kuzey Ege Bisiklet Turu 3. Gün (Altınoluk - Sokakağzı)



Tatlı bir uykudan sonra sabah 6.30 olmadan kendi kendime uyanıyorum. Dinlendim, keyfim yerinde ve yeni bir güne hazırım. Telaşsız bir biçimde eşyalarımı ve çadırımı topluyorum. Bugün bir süre D650’den gideceğim, bu demek oluyor ki İzmir-Çanakkale karayolu. Küçükkuyu’nun çıkışında anayoldan ayrılıp gerçek keyifli yollara gireceğim, üstelik soluma da denizi alarak. Demek ki güzel bir bisiklet günü beni bekliyor. Güneş yükselmeye başlamadan yavaştan yola koyuluyorum.
Edremit Körfezi, dün karşı kıyıdayım

Çocukluğumda Akçay’a geldiğimiz zamanlarda bu yoldan birkaç defa geçmiş olmalıyız. Aklımda fotoğraf gibi birkaç kare var o zamandan. Sonrasında 90’ların ortasında bir zaman buralarda kalacak yer aradığımız bir yaz akşamı aklımda, berbat bir trafik vardı bu yolda. Hiç sevimli kalmamıştı aklımda. Sonradan bir defa da arkadaşlarla yaz tatili için Altınoluk’a gelmiştik. O zaman da çok beton gelmişti her yer. Gerçi onların hepsinde yanımda güzel insanlar vardı. Bu defa tekim ve sadece biraz dokunup geçeceğim.
Altınoluk ve Küçükkuyu tamamen birleşmiş, resmi sınır olarak bile tabelaları arka arkaya. Güzel olan sola yanını denizi, sağ yanına İda’yı alıyor olman; artık sırtın yere gelmez! Sabah pek bir şey yemeden çıkmıştım ve malum sabah açlıkları beni perişan ettiği için yolda bir şeyler atıştırmayı ve minik de alışveriş yapmayı planlamıştım. Altınoluk’ta içeriye, sokaklara giriyorum. 97 yazına gidiyorum anında, eski bir dostla beraber (acaba şimdi nerelerde, ne yapıyordur?) buralarda yaşadıklarımız aklıma geliyor. Minik bir tebessüm gönderiyorum hepsine ve her şeye. Ara sokaklardan ilerlerken bir lokanta görüyorum, çok turistik görünmüyor. Hemen bir sabah çorbası ve ardından yola devam. Yol ayrımında geçen sene Çamtepe’de geçirdiğim tatlı iki gün geliyor aklıma. Çıkıp bir merhaba demek de olabilir ama bazen anılar ezici olabiliyor, sonra yola devam etmeye karar veriyorum. Başka bir zaman kıyıdan geçip gitmeye değil de yukarıdaki köylerden ve ara yollardan geçerek Sarıkız’ı ziyaret etmeyi diliyorum.
 
Assos yolu tatlı tatlı akıyor
Yola devam ederek Küçükkuyu çıkışında anayoldan ayrılıp Assos yoluna giriyorum. Şimdi başlıyoruz diyorum içimden, geçen sene buraya geldiğimde içimde hep bisikletle buraları yaşamak vardı. İşte ‘şu anda ve buradayım’ dediğim anlardan biri, iyi ki. Tatlı tatlı akıyor yol, kimi yerde denizin iyice kıyısında oluyorum, kimi yerde aramıza ağaçların arasındaki minik kamp alanları giriyor. Derken solda bir yerlerde dumanların yükseldiğini görüyorum. Çok şiddetli değil ve kontrollü de değil ama yine de itfaiyeyi aramak aklıma geliyor. Hemen az ilerideki kampinge gidip soruyorum öncelikle, belki kontrollü ve bildikleri bir şey oluyordur diyerek. Oradaki görevli kendisinin de gördüğünü, itfaiyeyi ve muhtarı aradığını söylüyor. Biraz orada kaldıktan sonra tehlikeli bir durum olmadığını öğrenip yola devam ediyorum. Yol ayrımından sonra yaklaşık 20 km kadar kıyıdan ve dümdüz bir yoldan sonra Kadırga Plajı ayrımına geliyorum. Aşağıya inmek yerine devam etmek daha cazip geliyor. Bir seçenek olarak, aşağıya inerek uyduda yol olarak görünmeyen bir yerlerden tarlaların ve bahçelerin arasından devam etmeye çalışmak da olabilir ama bu defa bunu yapmayıp Ayvacık – Gülpınar yolundan devam ediyorum. Hava çok güzel, Haziran’ın ilk günleri, trafik yok. Her şey yolunda.
Öğle saatleri olduğunda güneş etkili olmaya başladı ve biraz da açlık hissediyorum. Kenarda güzel büyük bir ağacın altına çekiliyorum. Yoldan da 30 metre kadar aşağıda kalıyor. Burada karnımı doyurup biraz dinleniyorum ve Lila’ya devam ediyorum. Sonra uzanıp hayal kurma anları, ne güzel bir esriklik hali bu. Yine iyi ki buradayım dediğim anların içindeyim.
İyi ki burada mola vermişim

Mola yerimin karşıdan görünüşü, o ağaçların güvenli gölgelerindeydim
 
Yol hep heyecan verici
Bir yerlerden denize çıkaracağım yolumu ve birkaç seçeneğim var. Korubaşı veya Kuruoba, Bektaş, Balabanlı ya da Koyunevi köylerinden biri olabilir. Genellikle denize yakın bir yerden gidilebiliyorsa oradan gitmeyi tercih ediyorum, sanırım bitmek bilmeyen bir özlemi ifade ediyor bu. Bu defa yoldan devam ederek, denize Balabanlı’dan ulaşmayı tercih ediyorum. Kalacak bir yer bulup eşyalarımı attıktan sonra çevrede dolaşmak var aklımda. Balabanlı’ya kadar hafif hafif çıkarak günün rampasını da tamamlamış oluyorum ve artık kendimi güneye, deniz kıyısına doğru bırakıyorum. Kıyıda küçük pansiyonlar var, onları geçip ilerideki Sokakağzı Kamping’e gidiyorum. Orada tadilat var, söylediğine göre alanın sahibi kiracıları çıkarıp kendisi işletmeye karar vermiş. Arka taraflarda zeytinlerin altına çadır kurmanın sakıncası olup olmadığını soruyorum, yanıtı olumlu. Önceki işletmeciler gitmiş ama kediler ve köpekler halen ortalıkta. Çadırı atıp, eşyalarımı da boşalttıktan sonra kıyıya gidiyorum. Saat 16 civarları, deniz hafif rüzgarlı. Kıyıda soğuk bir birayla günün yorgunluğunu atarak Lila’ya devam ediyorum. Benden başka kimse yok çevrede, ne kadar doğru zamanda geldiğimi düşünüyorum bir defa daha. Sonra birkaç kişi denize girmeye geliyor. Rüzgar çok güzel, Homeros’un sözünü ettiği rüzgarlar bunlardı sanırım. Ege’nin kapısına doğru yaptığım bu yolculukta, rüzgarın delişmenliğinin aksine, bir günü daha yaşamanın ve hissetmenin dinginliği var içimde.
Akşam bu ağacın altında uyuyacağım

Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 58.52 km
Toplam çıkış 498 m
Toplam iniş 499 m
Yükseklik max 315 m
Yükseklik min 1 m


Tur verilerini ve ayrıntlarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
https://www.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=19700365
np: Pentagram - Trail Blazer